Savunma hakkı, her bir birey ve toplumun bütünü için temel ve ortak bir güvence olmasının yanı sıra, yargılama faaliyetini demokratikleştiren, hukuk güvenliğini sağlayan asli bir unsurdur.
Bu çerçevede avukat, mahkemelerde şekli olarak varlığı gereken bir kişi değil, yargılamanın kurucu unsuru olarak yargılamanın olmazsa olmazı savunma faaliyetinin asli bir parçası ve süjesidir. Bu işlevini hakkıyla ve gereği gibi yapabilmesi için savunma mesleğinin, özgür bağımsız ve dokunulmaz olması gerekir.
Avukat, hukuk devletinin ve adil yargılanma hakkının temeli olan savunma hakkının etkin ve işlevsel olarak yerine getirilmesi için duruşmanın her aşamasında gerek usule gerekse esasa ilişkin beyanda bulunabilir. Savunmanın ve onun temsilcisi avukatın engellenmemesi yasal haklarıdır. Bu hakkın engellenmesi sanığın savunma hakkının engellenmesi anlamındadır.
Avukatın müvekkilini savunmak amacıyla karşılaştığı haksızlıkları, haksızlık nedenlerini ve bu haksızlığa yol açan uygulamaları her ortamda eleştirmesi hem hakkı, hem de asli görevidir.
Son günlerde, Özel Yetkili Mahkemelerce yapılan kovuşturmalarda savunma mesleğini etkisizleştirme, sindirme, terbiye etme, bağımlı kılma amacına yönelik girişimler kaygı verici boyuta ulaşmıştır.
Avukata söz verilmeyerek duruşmadan çıkarılması, makul bir gerekçe olmaksızın ve orantısız olarak 16 celse, hatta esas hakkındaki savunmaya kadar duruşmalardan men edilmesi gibi uygulamalar, hukuka aykırılığı da aşan keyfi ve yasal sorumluluk gerektiren bir tutum ve uygulamadır. Günümüze kadar pek çok kez yaşanan savunma hakkına ve mesleğine yönelik haksız uygulamalardan sonuncusu, İstanbul’da kamuoyunda “Balyoz” olarak bilinen davanın yargılama aşamasında yaşanmış, bu bağlamda davayı gören mahkemece savunma görevini yapmakta olan avukat meslektaşlarımız, mahkemenin uyguladığı usulü eleştirdikleri, eksik kalan delillerin toplanmasını istedikleri, yani mesleklerini icra etmek istedikleri için duruşma disiplinini bozdukları gerekçesi ile duruşma salonundan çıkarılmışlardır. Üstelik bununla da yetinilmeyerek avukatların savunma görevlerini yapmalarına bağlı olarak haklarında suç duyurusunda bulunulmuştur.
Avukatların, yasal savunma görevleri nedeniyle "Terörle Mücadele Kanunu (m. 6)" kapsamında ve hatta "Adil Yargılamayı Etkilemeye Teşebbüs (TCK m. 288)" iddialarıyla keyfi olarak suçlanması, sonuç olarak savunma hakkının ortadan kaldırılması gibi vahim sonuçlar doğuracaktır.