Geçtiğimiz günlerde Gölcük İlçemizde yaşanan cinsel istismar olayı, daha önceki benzer olaylarda olduğu gibi, basının ve kamuoyunun gündeminde yoğun bir şekilde yer almaktadır. Kentimizde yaşayan herkesi derinden yaralayan ve tepkisini çeken olayın mağduru ve failleri üzerinden açıklama ve tartışmalar yürütülmektedir. Ancak bu açıklama ve tartışmaların çocuk hakları ilke ve kurallarını zedelediği ve mağdura daha çok zarar verdiği endişesini taşımaktayız.
Basında yer alan haberlerde mağdurun sadece adı ve soyadının kısaltılıp, görüntülerde yüzü gölgelenerek, kıyafeti, saçı gibi ayırıcı özellikleri belli olan görüntüleri, okulu, sınıfı, ailesi hakkındaki bilgileri yer almaktadır. Olayın kamuoyu vicdanında yarattığı tepki ile dile getirilen görüşlerde, soruşturma safahatının ve faillerin açıklanması istenilmektedir. Ancak bu görüşlerin her açıklanmasında mağdurun bir kez daha deşifre edildiği, mahremiyet hakkının bertaraf edildiği, her haberde mağdura daha fazla zarar verildiği göz ardı edilmektedir.
Bu anlamda görsel ve yazılı basında yapılan haberler ile Basın Kanunu'nun 19. ve 21. maddeleri ihlal edilmekte, Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Ulusal Mevzuatımızın Çocuk Hukuku İlkeleri dikkate alınmamaktadır.
Asıl önemlisi de, yaşanan bu tür olaylarda mağdur ve failler üzerinde takılıp, görülmesi gereken asıl sorunun atlanmasıdır. Gölcük ilçemizde yaşanan olay ilk defa yaşanan bir olay değildir. Ne yazık ki, son olmayacağı da görülmektedir. O zaman, sormamız gereken asıl soru; bu tür olayların neden arttığı, hukukun ve bir neslin, adına, “cinsel istismar” dediği eylemleri, çocuk ve gençlerin ne olarak algıladığı, nasıl “ebeveyn” olunması gerektiği, nasıl olabildiğimiz, toplum olarak çocuklarımıza ve gençlerimize ne verebildiğimiz, ulusal çocuk politikasına sahip olup olmadığımız ya da bir politikamız varsa, bunun denetim mekanizmasının olup olmadığıdır… Asıl sorun “çocuk istismarı” olaylarının meydana gelmesidir, meydana geliyor olmasıdır. Çocukların her türlü istismardan korunması, istismarla mücadele edilmesi noktasında acaba bir eksikliğimiz var mıdır? Çocuğun gelişmesi ve korunmasından sorumlu kurumların işlevselliği ve donanımı ne durumdadır? Tüm bu sorular ve sorunlar bize ulusal bir çocuk koruma stratejisi geliştirme ihtiyacı hissettirmekte midir?
Kocaeli Barosu olarak gündemdeki olaya ilişkin soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin takibi kadar, bu sorulara yanıt aramayı ve çözüm üretmeye çalışmayı görev bilmekteyiz. Yargımızın geçmişte yaşanmış benzer olaylarda vermiş olduğu ve kamuoyu vicdanını tatmin etmeyen kararlarını bilerek, yargılamanın Çocuk Yargılamasına hakim ilke ve kurallar çerçevesinde yapılması kadar, bir birey olarak çocukların yaşama, gelişme, korunma ve katılım haklarının da korunduğu bir ortamda yapılmasını beklediğimizi, bu anlamda yaşanan adli sürecin müdahili ve takipçisi olacağımızı kamuoyunun bilgisine sunarız.