8 Mart, sanayi toplumuna geçişle birlikte artık fabrikalarda da çalışmaya başlayan kadınların eşit işe eşit ücret, günde sekiz saat çalışma ve doğum izni talepleriyle 1857 yılında başlattıkları eşitlik ve hak arama mücadelesinde topluca can verdiği gündür. Günümüzde 8 Mart’lar, dünyada cinsiyet ayrımcılığının ortadan kaldırılması, kadın sorunlarına çözüm önerilerinin ortaya koyulması ve kadına yönelik şiddete son verilmesi istemlerinin bir kez daha dile getirildiği; Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir gündür.
Cumhuriyetin kuruluşunu takip eden ilk on yıl içinde büyük önder Mutafa Kemal Atatürk'ün yaptığı devrimlerle kadınlarımız başta eğitim, aile ve siyasette erkeklerle eşit haklara sahip olmuştur. Türk kadını kurtuluş savaşında gösterdiği cesaret ve büyük mücadeleyle eşit yurttaş olmayı bizzat hak ederek almıştır. Atatürk’ün de ifade ettiği gibi: “Türk kadınına bu hakkın bir lütuf olarak verildiği kanaatinde değiliz. Kimse bu kanaatte olamaz. Bir memlekette ki, yurdun her tarafı istilâya uğradığı zaman, kadınlar ateş altında erkeklerle beraber omuz omuza çalışırlar, memleketin geri kalan kısmını korumak ve beslemek için tarlanın kara toprağından yiyecek çıkarmaya çalışırlar, elbette onların yurdun her köşesinde ve her tabakasında söz söylemeye hakları vardır."
Ancak, günümüzde yasalarda kadınlara eşit haklar tanınmış olmasına rağmen Türkiye’de kadınlara karşı sosyal hayatta, ailede, eğitimde, istihdamda, siyasette ayrımcılık devam etmektedir.
Kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri, çocuk gelinler sorunlarına çözüm getirmek için özellikle son 10-15 yılda kararlı bir devlet politikası uygulanmamaktadır. Dünya Ekonomik Forumunun, 144 ülkede yaptığı araştırma sonucu hazırlanan; ekonomik katılım, eğitimsel kazanım, sağlıklı yaşam ve süresi ile siyasal güçlenme olmak üzere 4 başlıkta toplanan Küresel Cinsiyet Eşitsizliği 2016 yılı raporuna göre Türkiye tıpkı bir önceki yıl olduğu gibi yine 130. sırada yer almıştır. Küresel Cinsiyet Eşitsizliği'ne dair 2006 yılında hazırlanan ilk raporda ülkemiz 115 ülke arasında 105’inci sırada yer almıştı. 2006 ve 2016 verileri bize açıkça gösteriyor ki, Türkiye aradan geçen 10 yılda cinsiyet eşitsizliğini giderme konusunda başarısız olmuştur.
Bugün dünyada her üç kadından biri ekonomik, sosyal, psikolojik, fiziksel şiddet ve tacizlere maruz kalmaya devam etmektedir. Ülkemizde de neredeyse her gün bir kadın cinayeti, taciz ve tecavüz haberleri ile sarsılmaktayız. Kamu gücünü elinde bulunduran kişilerin kadınlar ve hakları üzerinden suni gündem yaratmaları suça eğimli kişilere cesaret vermektedir. 2017 yılının sadece Ocak ayında 38 kadın evliliğini veya ilişkisini sonlandırmak istediği için, kendi hayatına dair karar almak istediği için kocası veya yakın aile bireyi olan bir erkek tarafından katledilmiştir.
Ülkemizde aile içi şiddeti önlemek ve şiddete uğrayanı koruma amacıyla kabul edilen 4320 sayılı Aile İçi Şiddeti Önleme Yasasının uygulamasında karşılaşılan aksaklıklar ne yazık ki giderilmedi. Kadınların şiddete uğradığında yada şiddet riski olduğunda sığınacakları bir yere ihtiyaçları vardır. Ülkemizde ise sığınma evlerinin sayısı çok azdır.
Kadına yönelik her türlü ayrımcılığın önlenmesi için acilen ve radikal bir takım önlemlerin alınması gerekliliğini yeniliyoruz. Ancak bu önlemlerden kastımız sadece kağıt üzerinde kalan mevzuat değişiklikleri gibi sığ bir beklenti değildir. Yasalara işlerlik kazandıracak olan toplum eğitimi ve bunun sonucunda da oluşacak toplum bilincidir. Kadın ve erkek eşitliği temelinde köklü ve etkili bir eğitim seferberliği başlatılmalıdır. Karar alma mekanizmalarında kadın temsilci kotası uygulanmak suretiyle kadınlarımızın siyasette ve bürokraside erkeklerle eşit şekilde temsili gerçekleştirilmelidir.
Bizler, kadın erkek eşitliğini reddeden, kadınların sokağa çıkmasını edepsizlik sayan, dini yanlış yorumlayıp bir de bunu siyasete alet eden, kadını eve kapatan, kadının eğitim ve gelişimini engelleyen zihniyetler değişirse ancak o zaman kadına yönelik ayrımcılığın da sona ereceğine inanıyoruz.
Ülkemizin ve dünyamızın daha eşitlikçi, daha yaşanabilir hale gelmesi için erkeklerle yan yana çalışmayı amaçlayan biz kadınlar; eşitliği, özgürlüğü, hakça bir yaşamı, onurlu çalışmayı, eğitim, yönetim, sağlık ve sosyal güvenlik hakkından eşit bir şekilde yararlanma hakkımızı savunmaya devam edeceğiz.
Netice olarak; Birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 8 Mart'da; bu uğurda mücadele eden herkesi selamlıyor, Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutluyor, kadınların birey ve vatandaş olarak haklarının korunması için kararlılıkla mücadele etmeye devam edeceğimizi, kadın haklarımızın temeli olan laik cumhuriyete, cumhuriyetin temel değer ve ilkelerine olan bağlılığımızı bir kez daha basına ve kamuoyuna duyuruyoruz. 08.03.2017
KADIN HAKLARI MERKEZİ