Temel hak ve özgürlüklerin korunmasında en önemli unsur ise, “yargı organı” dır. Bu sebeple, yargının bağımsız ve tarafsız olması gereklidir. Bağımsız ve tarafsız yargının oluşabilmesi, yargı erkini kullanan yargıç ve savcıların, kendilerine yönelen her türlü baskıya karşı korunmaları ile mümkündür. Bu korunma, anayasada yer alan hakim ve savcı teminatının gerçekleştirilmesi ile sağlanabilir.
Yargı bağımsızlığının unsurlarından biri de, bağımsız savunmanın varlığıdır. Savunması kısıtlanan, baskılanan, görevini yerine getiremez hale konulan yargının, bağımsız olduğundan söz edilemez.
Uzun süredir ülke gündemimizi yeni anayasa tartışmaları meşgul etmektedir. Ülkemizin ve yurttaşlarımızın ihtiyaçlarını karşılayacak yeni anayasa yapılmasının zorunlu olduğu hemen herkesçe kabul edilmektedir. Ancak belirtmek isteriz ki, yeni anayasa yapılırken toplumsal uzlaşma sağlanmalı, mutlaka üniversitelerin, baroların, sendikaların, sivil toplum örgütleri ile diğer toplumsal unsurların görüşleri alınmalı ve değerlendirilmelidir.
Yeni Anayasada kuvvetler ayrılığı prensibinin tam işlediği, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlandığı, bireysel hak ve özgürlüklerin tam korunduğu çağdaş, demokratik, hukuk devletinin gerçekleştiği yasal düzenlemeler mutlaka getirilmelidir.
Yeni Anayasa tartışmalarından önce, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ nun düzenlendiği Anayasa’ nın 159. maddesi değiştirilmiştir. Değişiklikten önceki düzenlemede, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin kurul üyelerini, kurul üyelerinin ise Yargıtay ve Danıştay üyelerini seçtikleri “kapalı kast” sistemi şeklinde yapılandırılmıştı. Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı kurulun doğal üyeleriydi.
Çağdaş demokrasilerde olmayan bu yapının savunulması mümkün değildir. Ancak, değişiklikle getirilen düzenlemede de, Adalet Bakanı ile Adalet Bakanlığı Müsteşarı’ nın kurul üyelikleri korunmuş, böylece Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ nda Adalet Bakanlığı’ nın etkisi devam ettirilmiştir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ nun yeniden yapılanmasına yönelik yapılan düzenlemeler, ne yazık ki tam yargı bağımsızlığını sağlayacak düzeyde değildir. Yeni oluşan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, kısa sürede çıkardığı kararnameler ve yaptığı atamalar ile tartışılır hale gelmiştir. Kurulun son olarak “ Deniz Feneri” Soruşturması’ ndaki üç savcı hakkında soruşturma açması sonrası, bu savcıların görevden alınması kurula yönelik soru işaretlerinin artmasına sebep olmuştur.
Bu sebeple, Yeni Anayasada tam yargı bağımsızlığının sağlanması için Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu oluşumunun, Hakimlik ve Savcılık gibi iki ayrı mesleğin özlük işlerinin Hakimler Yüksek Kurulu ve Savcılar Yüksek Kurulu olarak iki ayrı yapıda örgütlenmesi ve kurulların içerisinde Adalet Bakanı ve Bakanlık Müsteşarı’ nın yer almaması gerektiğini düşünmekteyiz.
Bu çerçevede yeni anayasada yargının kurucu unsuru olan “ savunma mesleğinin” “Asli Yargı Kurumu” olarak Anayasa’ nın yargı bölümünde düzenlenmesi gerektiğini de belirtmek isteriz.
Yargının bağımsız ve tarafsız olduğu kadar yurttaşlarımızın yargıya kolaylıkla erişmesi ve yargılamanın adil ve çabuk yapılması da son derece önemlidir. Bu gün yargımızın ağır iş yükü altında ezildiğini, uzun süren ve sonuçlanamayan davalar sebebiyle yargıya olan güvenin azaldığını hepimiz gözlemliyoruz.
“Geciken Adalet, Adalet Değildir” düşüncesiyle, hakim ve savcı açığının acilen kapatılması ve her hukuki sorunun hakim ve savcının önüne gelmesini engelleyecek Barolar eliyle ve avukatlar aracılığıyla yürütülen uzlaşma ve arabuluculuk kurumlarının hayata geçirilmesi gerektiğini belirtiyoruz.
CMK’ nın 250. maddesi ile kurulan ve DGM’ lerin devamı niteliğindeki özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin gizli soruşturma ve kovuşturma usulleriyle ayrı bir hukuk uygulayarak savunma ve adil yargılama hakkını ihlal ettiklerini belirtiyor ve özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin kaldırılmaları gerektiğini bir kez daha söylüyoruz.
Yine yargı organları tarafından ölçüsüz ve keyfi kullanıldığını düşündüğümüz tutuklamanın, geçici tedbir olduğunu ve aslolanın tutuksuz yargılama olduğunu, uzun süren ve infaza dönüşen tutuklamaların kamu vicdanını yaraladığını ifade ediyoruz.
Hukuk Devleti’ nin en önemli unsurlarından biri de “adil yargılama” hakkıdır. Bu hakkın uygulanabilmesi için bağımsız ve tarafsız yargıçlara, insan haklarına saygılı savcılara ve bilgili, bağımsız avukatlara ihtiyaç vardır. Bu ise yargıç, savcı ve avukatların aldıkları hukuk eğitiminin kaliteli olması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Bugün hiçbir akademik yeterlilik aranmaksızın açılan ve sayıları 62’ yi bulan hukuk fakültelerinin kaliteli ve yeterli hukuk eğitimini verdiklerini söylememiz olanaksızdır. Hukuk Fakültelerinde, öğrenciler bilgi alıcısı durumunda bırakılmakta, akademik yeterliliği olmayan kişilerce eğitilmektedirler. Bu sebeple, akademik kriterleri tamamlanmadan yeni hukuk fakülteleri açılmasın diyoruz. Avukatlık mesleğine kabulde de, hakim ve savcılık mesleğine kabuldeki gibi sınav şartı getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Böylece geleceğin hakim, savcı ve avukatlarının daha iyi yetişeceklerine ve adalete daha iyi hizmet edeceklerine inanıyoruz.
Bu düşüncelerle, Yeni Adli Yılın ülkemizde hukukun üstünlüğünün sağlandığı, çağdaş, demokratik, hukuk devletinin tesis edildiği bir yıl olmasını ve tüm yargı mensuplarına iyilikler getirmesini diliyoruz.
Saygılarımızla.