BM Genel Kurulu 1999 yılında 25 Kasım gününü Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan etti. Bu günün 25 Kasım olarak belirlenmesinin nedeni 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti'nde meydana gelen bir olaya dayanmaktadır. Ülkeyi diktatörlükle yöneten Rafael Trujillo'ya karşıtlığıyla bilinen Mirabal Kardeşler adlı üç kız kardeş, Trujillo'nun: "Ülkede iki tehlike var: Kilise ve Mirabal Kardeşler" şeklinde yaptığı açıklamadan günler sonra tecavüz edilerek vahşice öldürüldüler Mirabel kardeşlerin ölümü kadına yönelik şiddetin ne ilk örneği ne de sonuncusu olmuştur.
Yüzyıllardır kadına yönelik şiddet, dünyada ve ülkemizde, kentli - köylü; eğitimli- eğitimsiz; varsıl - yoksul; genç - yaşlı; ev kadını - çalışan kadın farkı olmaksızın kadınların büyük çoğunluğunun yaşadıkları ortak sorundur. Kadına yönelik şiddet bir insan hakları ihlalidir.İster kamusal alanda ,ister özel yaşamda meydana gelsin, kadının fiziksel, ruhsal,sosyal, cinsel ve ekonomik açıdan zarar görmesine, acı çekmesine, onurunun zedelenmesine, kadının özgüvenini yitirmesine ve kadınlara karşı ayrımcılığın sürmesine yol açan bir eylemdir.
2014 yılı itibariyle TUIK verilerine göre; Türkiye nüfusunun %49,B'ini kadın nüfus oluşturmaktadır.Bununla beraber okuma yazma bilmeyen kadın nüfus oranı erkeklerden 5 kat fazladır.Yine aynı verilere göre 15 yaş üstü kadınların istihdam oranı ,erkeklerin istihdam oranının yarısı kadar olduğu bunun yanısıra kadınların tüm eğitim düzeylerinde erkeklerden daha düşük ücret aldığı da tespit edilmiştir.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen Kadına Yönelik Aile içi Şiddet Araştırması 2014 sonuçlarına göre; ülke genelinde yaşamının herhangi bir döneminde eşinden veya birlikte yaşadığı kişiden fiziksel şiddete maruz kalan kadın nüfus oranı %35,5'dir.Yani ülkemizde her 10 kadından 4'ü eşinden veya birlikte yaşadığı kişiden fiziksel şiddet görmektedir.Eğitimden yoksun,çalışma hayatında yeterince yer bulamayan,esit ücret alamayan kadınlar bir de en korunaklı olması gereken yerde aile içinde şiddete maruz kalmaktadırlar. "Kadma Yönelik Şiddetin ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesine" uyum çerçevesince çıkanlan 6284 sayılı yasa kapsammda şiddet mağdurunun koruyucu ve önleyici pek çok düzenleme getirilmiş ise de sadece hukuk alanında düzenlemelerle şiddetin önlenebilmesi mümkün değildir.Her şeyden önce yönetim erkini elinde bulunduran siyasetçi ve kamu görevlilerinin kadına karşı ayrımcı dil ve anlayışı terk etmesi gerekmektedir.
Kadına yönelik şiddeti önlemek için;
• Okul öncesi eğitimden başlayarak eğitimin her kademesinde öğrencilere toplumsal cinsiyet eşitliği, demokrasi, insan hakları konularında duyarlılık, şiddet konusundafarkındalık yaratacak programlara müfredatta yer verilmesi için Milli Eğitim Bakanlığına,
• Şiddetin olumsuz etkileri ve· şiddet konusunda farkındalık yaratmak, sessizlik çemberinin kırılmasına destek vermek üzere sivil toplum kuruluşlarına, görsel ve yazılı medyaya,
• Yasalar konusunda bilgilendirme toplantıları düzenlemekte Barolara; kadın kuruluşlarına, kent konseylerine,
• Yasanın amacına uygun uygulanmasında kolluk kuvvetlerine; aile mahkemelerine,mülki idarelere, adli tıp kurumuna, baroların adli yardım bürolarına,
• Mağdura destek programları için sosyal hizmetlere; sendikalara, Bakanlık teşkilatına,
• Şiddete uğrayanın ilk anda koruma altına alınabilmesi, sığınma evleri açılması için öncelikle yerel yönetimlere,
• Adeta yaşamın bir parçası haline getirilen TV dizilerinin ve şiddet içeren diğer programların denetlenmesi için RTÜK'e,
• Şiddetin olumsuzluklarını kamuoyuna yansıtmakta medyaya ve ilgili her kuruma,Kısaca kadın, erkek herkese görev düşmektedir.
Kocaeli Barosu ve Kadın Hakları merkezi üyesi bizler; Kadına yönelik şiddet ve her türlü ayrımcı düzenleme ve davranışın karşısında olduğumuzu, kadın cinayetleri davaları na müdahilolmaya ve şiddet mağdurlarıyla dayanışmamızı sürdürmeye devam edeceğimizi bu anlamlı günde siz basın mensupları aracılığı ile kamuoyu ile paylaşır saygılar sunarız.
KOCAELİ BAROSU